Narlıdere'de Kurulan Dogville Kasabası...


Lars von Trier sinemasını ilk keşfettiğimde ne kadar nevi şahsına mahsus olduğunu fark etmiştim... 1991 yılı yapımı "Avrupa" adlı filmindeki Kafka göndermeleri, siyah-beyaz ve renkli çekimlerin muhteşem kurgusu, oyunculuk ve müzik yönetimi oldukça derin etkilemiş, en sevdiğim yönetmenler arasına girmişti... Dizilere kolaylıkla ulaşamadığımız bu dönemde "Krallık" dizisine ulaşamadığım halde namını bilmekteydim... Ardından bir dönem çok sevdiğim Björk'le beraber yaptığı "Karanlıkta Dans"ın popülerliği nedeniyle kendisinden biraz uzaklaşsam da "Dogville" ile yeniden hayranlığımı kazanmıştı... Daha sonra aramıza Fellini, Bergman, NBC ve diğerleri girdi... Trier'in sanatçı küstahlığı ve egosu nedense aramıza duvar örüyordu... Yahudi, İsrail ve Hitler üzerine görüşleri ile Cannes'dan kovulduğu söylenen yönetmen benim hümanist yanıma hitabet etmese de kendisine olan saygılı mesafem korunuyordu... Eşim İlke'nin Eskişehir'den arkadaşı Barış aracılığı ile bulduğumuz Dokuz Eylül Üniversitesi Sahne Sanatları'nın kült filmi "Dogville"i sahneye koyduğunu duyunca hiç şaşırmadım, izlemek için epeyce heyecanladım. Film doğası gereği tiyatroya kolaylıkla uyarlanabilecek bir senaryo ve sanat yönetimine içermekteydi zaten... Boş bir mekanda tebeşirle çizilen ev kareleri içinde yaşayan hikayenin tiyatroya versiyonu dünyanın pek çok yöresinde farklı yönetmenler tarafından sahnelenmiş... DEÜ oyuncularının performası zaman zaman öğrenciliklerini hatırlatsa da gerek dekor, gerekse oyuncu performanslarından memnun şekilde ayrıldık öğrenci ortamından... Üniversite yaşamımız ne de güzeldi... :)